Bedri Baykam’dan Odatv okurlarına rica

Dün hayatımın en absürt günlerinden birini yaşadım. Halbuki, güne önce çok güzel başladım. Sanat merkezim Piramid Sanat’ın iletişim direktörü Elif Baş’ı, yeğenimiz İbrahim Yüzlü’ye “istemeye” gittik. Sanki eski güzel Türk filmlerinde gördüğünüz güzel bir öğleden sonraydı. Çok çok duygusal anlar yaşadık, ben ağladım. Elif’i isteme konuşmamı yaparken bundan sonra Türkiye’de yerleşmesini istediğim bir cümle kullandım: “Allah’ın izni, peygamberin kavli, Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği yetki ile sevgili kızımız Elif’i oğlumuz İbrahim’e istemeye geldik”. Ardından aile, efrat ve yakın arkadaşlardan oluşan kalabalık ortama Atatürkçü bir aile kurulması için bu inanç ve niyetle bu adımın atıldığını vurguladım, Elif’in babası Coşkun Bey de “Verdik gitti, zaten Elif de Atatürkçü bir ailede yetişti, aksi düşünülemez” dedi ve gözyaşları ve alkışlarla bu aile birliğinin ilk resmi adımı atıldı ve yüzükler takıldı…

Bu yazıyı okuyan ve bu güzel niyete değer veren insanların da bundan sonra kız isterken bu cümleleri kullanmalarını dilerim.

Ardından güzel yemekler yenirken, biz de balkonda Atatürk’ün kızlarının Dünya Kupası finalini seyretmeye nihayet koyulabildik. Henüz setler 1-1’di. Mücadele güzeldi, büyüktü… Vargas’ın Eda’nın Ebrar’ın, Zehra’nın, Gizem’in bütün kızlarımızın cansiperane çabalarını büyük heyecanla takip ettik. Sonuçta, aynen bu yaz yaşadığımız gibi setler 2-2 iken, beşinci son kısa seti kaybettik. İleride yaptığımız basit servis hataları olayın tetikleyicisi oldu ama bunun üstünde durmanın zamanı değil. Çok üzüldük ama kızlarımız yine de tebrikleri hak ettiler. Onları kucaklıyoruz, teşekkür ediyoruz; tarihe geçtiler tekrar…

‘SİNİR İÇİNDEYDİM…’

Sonra gençlerle eğlenmeye gitmek yerine çalışmak ve aynı zamanda akşamki Türkiye-İspanya futbol maçı ve Sinner Alcaraz, Amerika Açık tenis Turnuvası finalini izlemek üzere yanlarında ayrıldım. Normalde ben bu büyük turnuva finallerini Odatv’ye yazarken, maçtaki her vuruşun istatistiğini yazılı olarak tutarak bunu dünyanın en ciddi şekliyle yürütürüm. Tam kendi kendime söyleniyordum, şimdi aynı anda futbol maçını izlerken bunu nasıl yapacağım diye, sinir içindeydim…

Tam o andan itibaren neler oldu çok iyi biliyorsunuz… Televizyonlara bir göz attığımda gördüm ki CHP il binası polis kuşatması altına alınmış, siyasi krizin göbeğine dalmışız.

O andan itibaren televizyon, iPad ve cep telefonundan “üç maçı” aynı anda izlemeye başladım: Tenis maçı, futbol maçı ve demokrasi maçı! Tabii ki artık “demokrasi maçı” her şeyin önüne geçmişti… Sonuçta bu üç maçı eş zamanlı olarak canlı takip etmeye çalışırken hem beynim yeni kapasitelerini keşfetti hem de şaşı olmamak için akla karayı seçtim.

‘O MAÇ 9-0 DA BİTEBİLİRDİ’

Futbol maçı ile ilgili söylenecekler çok kısa: Kaleci Uğurcan dün 3-4 gol çıkarmasaydı, o maç en az 9-0 da bitebilirdi. Bir futbol grubunda sordular o teknik direktör kim diye, dedim ki “Türkiye’de ona lisans çıkartamazlar çünkü bizde yasal hocalık yapamaz, adam uzay futbolu oynatıyor”. Gerçekten de maalesef bizim oyuncularımız dün teneffüslerde veya mahalle aralarında topla oynanan ortada sıçan durumuna düştüler. Durum o kadar kötü gitti ki sanki skor 6-0 olduktan sonra İspanyol hoca futbolcularından daha fazla üstümüze gitmemelerini istedi. Bu ağır hezimetten dolayı bir krize girmek yerine sakin bir şekilde nerede ağır hatalar yaptık diye takımın teknik heyetin düşünmesi lazım.

Sinner-Alcaraz maçı için de söylenecek şeyler limitli. Sert saha, Sinner’in üzerinde oynamayı en çok sevdiği zemin olmasına rağmen dün Alcaraz olağan dışı bir güçle oynayarak akıl almaz bilek hareketleri ile inanılmaz açılar buldu ve sert geri oyununa kısa toplar, loplar, voleler smaçlar… Yani kitapta ne yazıyorsa ekleyerek komple ve firesiz bir tenisçi olduğunu adeta kanıtlamak istiyordu. Sinner ancak ikinci seti rakibini kırarak kazanabildi, onun dışında bütün setleri kolay kazandı ve 3-1’lik bir skorla 5 milyon dolarlık çeki ve şampiyonluk kupasını evine götürdü! Bu seferlik tenis aktarımımız bu kadar, bununla yetinin lütfen!

CHP…

Polisin kullandığı hukuksuz yetkiler ve uymaya çalıştığı hiçbir yasal dayanağı olmayan talimatlar karşısında baba ocağını korumaya çalışan CHP’lilerin tarihi direncini heyecanlanarak ve kızarak izledim…

Şimdi dünkü kız isteme seansının ardından, bugün 24 saati doldurduk. Şizofrenik bir gündü. Tam 24 saat dolarken ben şu anda kayyum Gürsel Tekin’in CHP il binasına polis zoruyla, kavga gürültü ve biber gazı ile nasıl girmeye çalıştığını canlı yayında izliyorum ve kendisiyle geçmişte yaptığım bütün mesaimize bakıp yazıklar olsun diyorum… Öte yandan da, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in her gün hayranlıkla gururlu yürüyüşünü de sevgi, saygı ve dayanışmayla izliyorum!

Bugün siz bu yazıyı okurken olaylar nasıl gelişmiş olacak bilmiyorum ama bir tek şeyden eminim, 8 Eylül 2025 Pazartesi günü siyasi tarihimizin en yüz kızartıcı, en rezil günlerinden biri olarak tarihimize izi silinmez şekilde şimdiden kaydedildi bile…

Hepimiz birbirimizi de seviyoruz, sporu da seviyoruz, voleybolcularımızı da seviyoruz, basketbolcularımızı da seviyoruz. Kendi tuttuğumuz takımı da seviyoruz ama hiçbirinin yaşadığımız demokrasi maçının ve verilen özgürlük ve hukuk devleti mücadelesinin önünü kapatmasına izin vermeyin! Bu maçı alacağız, başka yolu yok!

Author: can tok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir